28 Haziran 2010 Pazartesi

aslında taslak

marifetmiş gibi sabah oluyor ya hani.
daha da içip daha da geceye kaçıvericekken ben hani.
özlemeyi özleyen gözlerimde
sarı benizli tek boynuzlu çift toynaklı adamlar.
bu en sevdiğiniz mevsim varya
hani bu yaz.
kokuşur üç kuruşluk sevdalarınız topunuzun.
soyundukça siz adını sıcak koyup
kokuşur içki mezesi olan bütün sevişmeler.
oysa vardır aşk.
ah bi sabah oluvermese,
gelicektir aşk.

marifetmiş gibi sabah oluyor ya hani.
orospularımın uyku saati.
terli ayyaş adamlar,
sabun kokulu karılarının koynuna yeni giriyor.
nefesi şarap kokan kadınların gözleri
boş bakıyor.
boşuna bakıyor.

bitanesi, sıkılıyor bunu yazmaya devam etmekten.
zaten kırmızı şarabı bile
inadına soğuk içiyor.

20 Haziran 2010 Pazar

bu kadar zormuydu?
bilemedim.
dokunmak dedim,
adını sen koyamadım.
tanımadığım adamlara anlattım adın ne demek...
anlamış gibi yaptılar,
seviştik.
adını sustum.
merhaba, elini koy göbeğime.
çünkü çok sıcak
ve ister inan ister inanma,
tophane'de gün sensizken de doğacak...

13 Haziran 2010 Pazar

elimde tutamadığım bütün 'an'ların adını sen koydum önce.
çıldırmak ve sevişmek gibiydi rengin.
başım döndü, çok döndü.
bitek ben miydim dünyada eğreti duran,
bilemedim.
yakışmadı bi türlü yaşamak sevdası elime yüzüme.
utandım bolca.
ağladım.
içimden yüzlerce kadın çıkardım matruşka bebekler gibi.
hepsi oldum, herkes oldum nefes alabilmek için
bir ben, bir kendim boynu bükük kaldım.
hiç kapanmadı gözlerim sonsuz mutluluktan
inan şikayetçi değilim
sadece gidişime şahit bırakmak derdim.
hayallerim bile yalan dolan artık.
ne kaldı sor.
bi kuru yağmur,
bi de ayan beyan utançlar.
temmuz sıcakları sarartıcak bütün ilan-ı aşkları.
nasıl yalan adamlar der dururuz ya,
asıl yalan kadınlar.
inanmadan sevişen ruhsuz tutkusuz korkak kadınlar.
sevmeye cesareti olmayan kadınlar.
hiçbir edebi kaygım yok bilesin artık yaşarken.
zarafeti kedilere bıraktım.
bak bakalım çamur ne kadar yakışıyo elime yüzüme.
harfler kazıdım gözbebeklerime.
geçici günbatımları var içine içine uyandığım.
eller var.
renkler var ama inadına kokular var.
bi de çocuklar var
bitek onların gözüne bakınca gerçek herşey.
görüyorlar tehlikeyi.
susuyorlar ama.
teşekkür ediyorum sarhoşum ya.
daha da çok teşekkür edip daha da çok özür diliyorum.
kaçalım hadi.
e hadi.

7 Haziran 2010 Pazartesi

deniz masalı.

kandırdım onu.
gelmez artık bana zaten.
kadın değil miyim işte.
ne var şaşacak.
kandırdım da onu.
ellerime renk sakladım dedim.
oysa baştan başa siyah beyazım ezel evvel.
akvaryumda büyüyen öbür kızlara özendim de,
ellerim rengarenk diyiverdim işte.
karı aklı naparsın,
denizin kızı olsan da aynı bok.
karanın orospusu olsan da.
ellerimde renk var dedim.
öptü öptü kara.
çıkmadı.
sildim geçmedi yanık kokum.
küstü.
gelmez artık bana zaten.
o gelmez.
is kokum geçmez.
varsın gelmesin. geçmesin.
şimdi biz düşünür dururuz.
denizin ortasında bu yangın hangi yangın.

mektup masalı

yalanlar söylediler en üsturuplusundan
kadın bi sigara yaktı.
saklandı.
kokuları karışmıştı birbirlerine. terlemişlerdi.
herşey yoluna girer dedi adam.
kadın biliyordu.
girmezdi.
ufka baktıklarında gördükleri dağların renkleri uymamıştı birbirine.
gerisi teferruattı.
yalan söylediler.
yalandan seviştiler.
aynı yastıkta soluklandı yumuk gözleriyle ikisi de.
adam uyudu.
kadın uyumuş gibi yaptı.
zaman bile kendinden bi öncekinin adi taklidiydi o anlarda.
içi kararsın istedi kadın.
mağripli çocuklar yaksın istedi parisi.
dünya bi yangın yeri olsun istedi.
tutup ellerini ısıtmak için fazlaca bencil bi fantaziydi.
adamlar nesneydi. kadın özne.
sorun cümlenin edilgen olmasındaydı sadece.
birileri oturup taranta babu'nun hikayesini anlatsın istedi çaresizce.
babasını istedi biraz, çocukluğunun oyunlarını özledi.
gün doğuvermişti tutulan bir nefes sabırsızlığında.
giyindi.
gitti.