bilir misin o şarkıyı,
hiç söylemedim ki sana.
hıncı, çocukluktan kalma yara izi.
ne severim elif şafak bilirsin.
şimdi mideme bi yumruk yemiş gibiyim. bileklerim ağır, kurşun gibi.
şarkının adı uçurtmalar. bir milyonuncu kez dönüyor kulağımda. sabah ezanı okundu. yastığımın kokusunu özlesem de korkmamayı öğreniyor gibiyim. yeni tarifler uydurup pişiriyorum. oldum olası severim ya yemek yapmayı. bi kolyemi kaybettim geçenlerde. üzüldüm çok. sahi nereye gider ki. gün ağırdı. şimdi gidip hep yaptığım gibi buz gibi suya sokucam ellerimi kollarımı. üşür gibi yapmadan uyuyamıyorum. hava cehennem sıcağı.
zamanı, yaralarla ölçen kadın
geçmişiyle kavgalı
gündüz isyankar
geceleri tanrı’ya sığınan kız çocuğu
kırdığı kalpleri dizmiş ipe
gene en büyük zararı kendine
yine de bana yazılmasın hiç bi şarkı. korkarım öylesine iz bırakmaktan. korkarım.
30 Mayıs 2010 Pazar
29 Mayıs 2010 Cumartesi
olsun.
arabesk yeşil nameler kalakalıyor kulağımın arkasında
tıpkı yemek sonlarına saklanan ıssız son dal cigaralardan.
neyden sebep seni değil de ölü bir şairi kıskanmam.
kanlı, irinli yaralara bakmak içimi yaran suçlu bir hazken,
nedendir aklımdan geçenleri toplama gailem?
dediler ki şairler adamdır.
dediler karılar oldum olası yalandır.
unuttum da geldim kadınlığımı
ille de hatırla dersen oturur birer şişe açıveririm.
bize.
en kırmızısından.
ayın koynuna girer sabaha kadar
şarap kokan nefesimin resmini en mahrem yerlerine iz ediveririm.
çiğ düşer sırtımdaki namert anılara.
korksam da söylemem.
olsun.
belki korkmam da zaten.
28 Mayıs 2010 Cuma
rüya masalı.
aslında güzel notalarım da vardı. zaten her enstrüman her ele de yakışmazdı. ve bazen niyet ağlamak olmalıydı.
kimin buyruğu idi, mutlu olmak da köle gibi didinir dururdu bütün insanoğlu. ve neydi farkları çizginin dışında mutsuzluğu yeğ tutmuş özgürlük savaşçılarının. ağlayabilmek, kahkaha atabilmek kadar müptela etmez miydi insanı.
gülümsetebilmek o kadar da zor değildi, gözlerini yaş basmış bi kadını, ama zordu gülerken, mutluyken ağlatabilmek. zordu. ve tam da bundandı bu notaların kıymeti. hiç yokken unuttuğunuz can yangılarına gelir oturuverirdi ya bu keman hıçkırıkları. gelir oturuverirdi ve gitmez-di.
bir vardı, bir yoktu, bütün neneler torunlarına her gece masal okurdu. elmalar kırmızıydı, ve nehirler mavi. dedeler en tatlıydı. babalar en güvenilir. çocuklar sadece oyun oynardı. ölüm bile Hakk'tandı. ölüm bile dost. savaşlar kötü düşlerin bir oyunuydu. ve kötü çocukları üstü açık uyudukları gecelerde cezalandırmak için vardı. şarkılarsa, evet şarkılarsa allahın gökten çocuklara kurduğu sihirli bir salıncaktı. hepimiz çocuktuk. heryer allah. ağlayan kemanlar sadece gözleri gıdıklardı. ağlamak. ağlamak dedim dimi? evet ağlamak çok faydalıydı.
bir vardı, hiç yoktu. olsun diye çok yalvardı. sıktıkça içini ellerinden doğurgan güller açtı. tomurcuk tomurcuk fışkırdı içi. sonra dikenleri kendi memelerinden onun içini yardı. kan aktı. şarap sandı. sarhoştu belki de. bahar gelirse kaçırmamak için terketmiyordu sirklerin en alacalısını, yoksa toprak en gizli kaçamağıydı. ölüp ölüp dururdu evvelden anası yasak etmesine rağmen. kırk kere azar işitmişti. kediler dostuydu dokuz canını birden veriverirlerdi. ölüp dururdu da ne demeye gelirdi ya kürkçü dükkanına. gelirdi işte. sevişicem derdi. bahar gelirse derdi. hiç birşey yapamasa ellerini komşu teyzelere verir elsiz kolsuz gezerdi.
yalan dediler, değildi. sordular gerçek mi diye, değildi.
bağırıverdi deli kanıyla, bilmezler miydi gerçekten aslında rüya dedikleri neydi?
kimin buyruğu idi, mutlu olmak da köle gibi didinir dururdu bütün insanoğlu. ve neydi farkları çizginin dışında mutsuzluğu yeğ tutmuş özgürlük savaşçılarının. ağlayabilmek, kahkaha atabilmek kadar müptela etmez miydi insanı.
gülümsetebilmek o kadar da zor değildi, gözlerini yaş basmış bi kadını, ama zordu gülerken, mutluyken ağlatabilmek. zordu. ve tam da bundandı bu notaların kıymeti. hiç yokken unuttuğunuz can yangılarına gelir oturuverirdi ya bu keman hıçkırıkları. gelir oturuverirdi ve gitmez-di.
bir vardı, bir yoktu, bütün neneler torunlarına her gece masal okurdu. elmalar kırmızıydı, ve nehirler mavi. dedeler en tatlıydı. babalar en güvenilir. çocuklar sadece oyun oynardı. ölüm bile Hakk'tandı. ölüm bile dost. savaşlar kötü düşlerin bir oyunuydu. ve kötü çocukları üstü açık uyudukları gecelerde cezalandırmak için vardı. şarkılarsa, evet şarkılarsa allahın gökten çocuklara kurduğu sihirli bir salıncaktı. hepimiz çocuktuk. heryer allah. ağlayan kemanlar sadece gözleri gıdıklardı. ağlamak. ağlamak dedim dimi? evet ağlamak çok faydalıydı.
bir vardı, hiç yoktu. olsun diye çok yalvardı. sıktıkça içini ellerinden doğurgan güller açtı. tomurcuk tomurcuk fışkırdı içi. sonra dikenleri kendi memelerinden onun içini yardı. kan aktı. şarap sandı. sarhoştu belki de. bahar gelirse kaçırmamak için terketmiyordu sirklerin en alacalısını, yoksa toprak en gizli kaçamağıydı. ölüp ölüp dururdu evvelden anası yasak etmesine rağmen. kırk kere azar işitmişti. kediler dostuydu dokuz canını birden veriverirlerdi. ölüp dururdu da ne demeye gelirdi ya kürkçü dükkanına. gelirdi işte. sevişicem derdi. bahar gelirse derdi. hiç birşey yapamasa ellerini komşu teyzelere verir elsiz kolsuz gezerdi.
yalan dediler, değildi. sordular gerçek mi diye, değildi.
bağırıverdi deli kanıyla, bilmezler miydi gerçekten aslında rüya dedikleri neydi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)